Orduspor ve diğerleri

1 haftaya ne sığar?

  • 25 metreye 9 metre büyüklüğünde bir pankart.
  • Uykusuz geçirdiğimiz günler.
  • Geceyi sabah ettiğimiz o an, 5 dk bile uyumamış olan arkadaşlarımızın sabah işe gitmesi.
  • Aç kalmamız, soğukta üst üste çoraplar giymemiz.
  • Sabaha karşı pankartın üzerine düşen çiğ ve soğuktan donmamız.
  • 48 saat hiç uyumayan insanlar.
  • Orduspor düşmanı Ali Osman yavşağını gecenin dördünde yerin dibine sokup sokup çıkarmamız.
  • Pankarta emek verenleri yalnız bırakmak istemeyen eşimizin dostumuzun birinin gidip birinin gelmesi.
  • Sokak sokak dolaşıp, insanlara 3 bin adet çiçek dağıtılması.
  • Futbolcularımıza moral verebilmek için kendi rahatlığımızdan vazgeçmemiz.
  • Karşı taraftan “ortada bir cenaze var, bunu artık kaldırın” mesajlarına rağmen “biz olduğumuz sürece Orduspor yok olmayacak” misillemesi.
  • Pankartın stada asılacağı zaman 3 yerinden yırtılması, diktirip getirdiğimizde bir kez daha yırtılması.
  • Kızların iğne iplik alıp pankartı karanlığa kalmadan yetiştirme çabası.
  • 4.500-5.000 lira arasında tutan pankart masraflarını karşılamak isteyen onlarca güzel insan.
  • 1 tane taraftarı olmayan Altınordu Belediyespor’un galip gelmesi.
  • Aşkın Tören’in ve Hilmi Güler’in “Ordusporumuzun Yanındayız” mesajları vermelerinin ardından henüz 2 ay bile geçmemiş olması.

sessiz kaldığımız günlerin hesabını bize soracaklar.

on dakika önce

Bugünden güzel dün var, dünden güzel geçen gün.
Yaşadıklarımız güzel.
Yaşayacaklarımız değil.
Geçmişte kalan her şey...
On dakika öncemiz,
Gördüklerimiz, okuduklarımız.
İlk okuduğunuz dize bile bundan güzel.
Çünkü geçti.
Geciken her şey gibi.

dünyanın en çok takip edilen blogu

Buralara bir şeyler çizmeyeli yıllar olmuş. Blogun benim için önemini bilenler bilir. Düzenli okuyucu kitlem zaten gitmiştir. Özellikle 2013’ten sonra yazmak bile istemedim. Blogu kapattılar, saldırdılar, uğraştılar ama yılmadım.


Şimdi sizi biraz o eski günlere götürüyorum. Mesela bloga en çok yorum yapanlar diye bir bölümümüz vardı, ilk 3’te olanların gayretini unutmadım. Özellikle Oğuzhan’ın hakkını ödeyemem 🙂 Üniversite yıllarım olduğu için okuldan da yazanlar vardı, ilk sırayı kuzenim almış, ikincilik da(n)la’da, dörtte Nazım abi, beş Rahman’a ait. Kalanlar da yazıyor zten.

Şöyle bi geçmişe gittim de, iletişim sayfama koyduğum seçenekler süpermiş.

Burası dursun, yazılar devam edecek. Benim yıllardır arada sırada yazdığım bir de blogspot hesabım vardı. Ben yine oradan devam ediyorum. Tolga’nın o meşhur sözünü konu başlığı attım “dünyanın en çok takip edilen blogu ekindiyebiri.com”

Buraları daha fazla yalnız bırakmama kararı aldım.
Çok kısa bir süre sonra görüşeceğiz.

Antalya Deplasmanı, Isparta

Yine bi deplasman, yine bitmek bilmeyen yollar, çekilen çile, umut ve yine hüsran…
Neler düşünerek gidiyoruz o kadar yolu, 1-0 öne geçiyoruz deplasmanda, seviniyoz ama kursağımızda kalıyo her defasında. sonuç zaten bok gibi yani kısacası akdenizden 1 puanla ayrıldık, ben de bu sırada en son 8 yıl önce gittiğim Antalya’yı az buçuk, minnacık da olsa yine görme şansı buldum. Ha nereyi gördün dersen, hiçbiyerini göremedim a.qu  Manavgat’tan, Mardan’a geçtik. Yol boyu ne gördüysem onunla kaldım.

İşin kötü tarafı, dönüşe bilet bulamadım. Mecbur bi gün sonraya aldım biletimi. Bilet konusu da tamamen sıkıntı zaten, amına soktumun zekisi yüzünden neler çektim. Şahan’la iyi kafa yaptık ama, adı cuf cuf kalcak diye tırstı bayaa (: Antalya’dan Ordu bileti alamadık, Isparta’ya geçtik. 50 liraya Fındıkkale’den aldım bileti, içim bi rahat etti. Isparta’ya yönelik ilk izlenimlerime gelince, böyle kuru bi soğuğu ben bi Erzurum’da görmüştüm daha önce. Şahan militanlar gibi sadece gözü gözükecek şekildeydi. Isparta’nın herhalde en iyi, en büyük belki de tek olan eğlence merkezi Iyaş park’ı da gördüm, gokartı da  götümüz donmadan Oğuzhanların evine geçtik. Mersinli sağolsun öğrencilerin vazgeçilmez yemeği olan makarnadan yaptı. Biraz gözlerimden ateş çıktı ama olacak o kadar. Ev sahipleri yattı, saat oldu sabahın 4′ü, Şahan bi siktir git de yatim daa bende. Hiç mi anlayış yok sende, o kadar saat yoldan geldim, 2 dk dinlenim be kardeşim. Bu bi ara kalktı koltuktan hemen yattım ben de (: Ama eşşek hoşaftan ne anlar, ben uyumaya çalışıyom, adam netten bana bişeyler göstermek için uyutmuyo. Oğuzhan bile anladı diğer odadan olum kalk yat adam yorgun diyo. 😀 Herkes anladı bi şahana anlatamadık uykumuzun geldiğini. … Hayır o yanımda otururken de güvenip uyuyamıyoki insan, hakkında çok şeyler geliyo kulağıma, treniydi, vapuruydu, cuf cuf falan… İnsan haliyle korkuyo 😀

Neyse sabah oldu. Şahan Oğuz’un olduğu odada yatmış. Oğuzhan’a acıdım uyandığımda. Kim bilir uyurken ne badireler atlattı. Mersinli gelir gelmez dedi zaten 😀 var mı bi değişiklik diye  Arada televizyona baktık, bursa maçını izledik, Mersinlinin hazırladığı kahvaltıyı da bitirdik. Oğuzhan sandalyede pek rahat oturamıyo gibiydi, Şahan’ın da yüzünde bi rahatlık vardı ama çözemedik durumu (: (: Neyse kahvaltı bittikten sonra yavaş yavaş hazırlandık zaten, çıkcaktık da Oğuzhan’ın saçını yapmasını bekledik 😀 Mersinli geldi yanıma, “ben bunu mecbur çekiyom işte” diyo.  

Evden çıkıp bi yerlere gittik ama isim olarak hatırlamıyom maalesef. 33 iddaa bayisinde aldı soluğu, Oğuz da camdan sonuçlara bakıyodu herhalde, Şahan da bi fotoğrafımı çeksene doğal çıkim dedi 😀 Ben de yapuştuduum. Isparta’da, aklımda kalanlarsa: “Fidangör gibi bi cadde vardı, Nokta diye de market gibi bi yer (: Beşiktaş ve Galatasaraylıların takıldığı mekanlar, bi tane it oğlu it, valilik falan işte. Bi yerde oturup çay içtikten sonra saat 5′i geçerken otobüse atlayıp otogara geçtik zaten. Otobüste de yanına oturduğum adam canlı bomba gibiydi, heryerinden kablo çıktı adamın yol boyunca (: Normalde uyuyamazdım otobüste ama, iyiki uyumuşum, yolculuk çabuk geçti. Otogarda gözler birilerini arasa da, yürek; niye gelsinki ! diye resti çekti. Şimdi de evden çıkıyorum, otogara gidip Mersinlinin aşık olduğu kızın adını soyadını öğrenmeye geldi sıra. Dönüştü de carrefoura uğrar, ufaktan bi alışveriş yaparım.