senden kalan

ana sınıfındayken her gün okula götürmenı,
beslenme çantamı yaparken küçük sürprizler bırakmanı,
ilkokuldayken her gün bizi köprüye kadar götürmeni,
çok seviyorum diye bisküvili pasta yapmanı,
seninle gittiğim misafirlikleri,
ordu’ya taşınırken bulduğumuz evi büyük mutlulukla gelip anlatmanı,
ranzayı seviyoruz diye gidip ranza almanı,
sobanın dibinde leğenin içinde beni yıkamanı,
eve yüzlerce uğur böceği getirdiğimde bana kızmanı,
elim ayağım çamur içinde geldiğimde iki elimi bir tutup sinirli sinirli yıkamanı,
mutlu olalım diye “çocuklara bilgisayar alalım” demeni,
doğum günlerimizde büyük bir mutlulukla pasta yapmanı,
sabahları okula gitmeden önce “bu bardaktaki süt bitecek” demeni,
okula her geldiğinde gururlanarak eve döndüğünü,
korgan’ı, fatsa’yı…
sana ait hiçbir şeyi unutmadım.

sen de;
seni nasıl sevdiğimi,
ne çok özlediğimi,
sırf sen seviyorsun diye dinlediğim cem karaca’yı, barış manço’yu, erdal erzincan’ı, ali ekber çiçek’i ve musa eroğlu’yu,
her yaş pasta yememde senin yaptığın bisküvili pastaları hatırladığımı,
her yanına gelmemde yanından gitmek istemediğimi,
kimseye zarar vermeden, doğayı ve hayvanları severek yaşamaya devam ettiğimi,
kimseden bir beklentim olmadan, sana layık bir evlat olarak ömrümü bitirmek istediğimi,
senin değerlerini hiçbir zaman çiğnemediğimi,
başıma gelebilecek her kötü şeyde senin beni koruduğunu düşündüğümü,
hep senin olacağımı,
seni çok ama çok sevdiğimi,
özlediğimi,
yokluğunu kabullenemediğimi,
geceleri uyurken “inşallah uyandığımda hayat yine annemle devam eder” diyerek gözümü kapattığımı,
kaç yaşıma gelirsem geleyim hep senin “eşek sıpan” olacağımı da sen unutma.

Orduspor ve diğerleri

1 haftaya ne sığar?

  • 25 metreye 9 metre büyüklüğünde bir pankart.
  • Uykusuz geçirdiğimiz günler.
  • Geceyi sabah ettiğimiz o an, 5 dk bile uyumamış olan arkadaşlarımızın sabah işe gitmesi.
  • Aç kalmamız, soğukta üst üste çoraplar giymemiz.
  • Sabaha karşı pankartın üzerine düşen çiğ ve soğuktan donmamız.
  • 48 saat hiç uyumayan insanlar.
  • Orduspor düşmanı Ali Osman yavşağını gecenin dördünde yerin dibine sokup sokup çıkarmamız.
  • Pankarta emek verenleri yalnız bırakmak istemeyen eşimizin dostumuzun birinin gidip birinin gelmesi.
  • Sokak sokak dolaşıp, insanlara 3 bin adet çiçek dağıtılması.
  • Futbolcularımıza moral verebilmek için kendi rahatlığımızdan vazgeçmemiz.
  • Karşı taraftan “ortada bir cenaze var, bunu artık kaldırın” mesajlarına rağmen “biz olduğumuz sürece Orduspor yok olmayacak” misillemesi.
  • Pankartın stada asılacağı zaman 3 yerinden yırtılması, diktirip getirdiğimizde bir kez daha yırtılması.
  • Kızların iğne iplik alıp pankartı karanlığa kalmadan yetiştirme çabası.
  • 4.500-5.000 lira arasında tutan pankart masraflarını karşılamak isteyen onlarca güzel insan.
  • 1 tane taraftarı olmayan Altınordu Belediyespor’un galip gelmesi.
  • Aşkın Tören’in ve Hilmi Güler’in “Ordusporumuzun Yanındayız” mesajları vermelerinin ardından henüz 2 ay bile geçmemiş olması.

sessiz kaldığımız günlerin hesabını bize soracaklar.

on dakika önce

Bugünden güzel dün var, dünden güzel geçen gün.
Yaşadıklarımız güzel.
Yaşayacaklarımız değil.
Geçmişte kalan her şey...
On dakika öncemiz,
Gördüklerimiz, okuduklarımız.
İlk okuduğunuz dize bile bundan güzel.
Çünkü geçti.
Geciken her şey gibi.

göremedik

Hayat, herşeye rağmen kalanlarla yaşamaya değer. Ben elimden geldiği kadarıyla yanımdaki insanların değerini biliyorum. Onları kaybettikten sonra üzülmektense, kaybetmemek için üzülmeyi seçebiliyorum. Böylesine değişik duygularla yaşıyorum.

Biz annemizi kaybettiğimiz günden beri yanımızda öyle ya da böyle bir babamız vardı. Çoğu zaman varlığını hissedemedik ama baba dediğimiz zaman arkasını dönüp bakacak bir insandı sonuçta. Belki onu anlayamayız, onun yaşadıklarını bilemeyiz. Tıpkı onun da bizim yaşadıklarımızı anlayamayacağı gibi. Yaşamak sizin sandığınız kadar kolay değil bu dünyada.

dünyanın en çok takip edilen blogu

Buralara bir şeyler çizmeyeli yıllar olmuş. Blogun benim için önemini bilenler bilir. Düzenli okuyucu kitlem zaten gitmiştir. Özellikle 2013’ten sonra yazmak bile istemedim. Blogu kapattılar, saldırdılar, uğraştılar ama yılmadım.


Şimdi sizi biraz o eski günlere götürüyorum. Mesela bloga en çok yorum yapanlar diye bir bölümümüz vardı, ilk 3’te olanların gayretini unutmadım. Özellikle Oğuzhan’ın hakkını ödeyemem 🙂 Üniversite yıllarım olduğu için okuldan da yazanlar vardı, ilk sırayı kuzenim almış, ikincilik da(n)la’da, dörtte Nazım abi, beş Rahman’a ait. Kalanlar da yazıyor zten.

Şöyle bi geçmişe gittim de, iletişim sayfama koyduğum seçenekler süpermiş.

Burası dursun, yazılar devam edecek. Benim yıllardır arada sırada yazdığım bir de blogspot hesabım vardı. Ben yine oradan devam ediyorum. Tolga’nın o meşhur sözünü konu başlığı attım “dünyanın en çok takip edilen blogu ekindiyebiri.com”

Buraları daha fazla yalnız bırakmama kararı aldım.
Çok kısa bir süre sonra görüşeceğiz.

Ben Varım.

Yıllardır çekmediğimiz cefa, uğruna vermediğimiz can kalmadı. Türkiye’nin her yerine gittik, gidemediğimiz yerlerde taksi kiralayıp gittik ama yine de gittik biz sevdamızın peşinden. Bugün gelinen noktada sevdamızın renkleri PTT 1. Lig’e düştü. Ben ki Bankasya’dayken Karabük deplasmanında yediğimiz son dakika golüyle gözlerinden sessiz sedasız gözyaşları süzülen biriyim. Yazılmaz belki ama – içimizdeki Orduspor sevgisini bilsin pezevenkler, görsün şerefsizler– polislik sınavını yarıda bırakıp otostopla Rize deplasmanına giden, öss’ye girmek yerine istanbul’a deplasman yapan, hepsini geçtim canımdan çok sevdiğim abimin en mutlu gününde Denizli deplasmanında otobüse en önce binen biriyim.  Kuzey kale arkasında çok açık ve net söylüyorum 25 kişiyle gırtlak patlattım. Eskişehir’e, Karşıyaka’ya yaptığımız deplasmanlarda 18 kişilik volt’a 27 kişiyle binenler arasındaydım. Abilerin abisi rahmetli Güven abimizin üstümüze doğru yatarak 1124 km yol giden taraftarım.

Ben bizimle tribüne gelen insanlara çok iyi aşıladığımı düşünüyorum üstü kapalı tribünlerde binlerce sahte Orduspor’lu olacağına portatif tribünlerde yüreğinde sadece iki renk büyüten 50 kişi olmanın daha anlamlı ve daha sağlam bir duruş sergileyeceğini. Malatya’ya 5 kişi gitmişliğimiz var bizim. O yıllarda Malatya’ya gidenlerde hiçbir değişiklik yok. Zafer olsun, Kadir olsun. Çubuk maçı da aynı şekilde. En babasından Güven abimizin Erzurum deplasmanlarını anlatması bile yetiyor çoğu zaman. Bize yüzlerce, binlerce taraftar lazım değil, bize Giresun – Erzincan maçına Giresun kale arkasına girip Erzincan gol attığında goool diye bağıran Güven abimiz gibi yüreği kalbinde adam lazım adam.

Bir alt lige düşeceğimiz son maçın son düdüğünde belki göz yaşlarımıza hakim olamayacağız ama Gökhan’ın da yazdığı gibi iyi bir yapılanmayla bizler gibi gerçek sevdalar büyütmek için çok büyük bir fırsatımız olacak. Şunları yazarken bile gözümden akan yaşlara aldırış etmiyorum. Şerefimizle temsil ettiğimiz Ordusporumuz bizim için her zaman en büyük ve tek büyüktür.

O yüzden tüm bu anlattıklarımla birlikte, bölgesel amatör ligde oynasan da ben varım, ptt 1. ligde oynasan da ben varım. Şimdi nereye düşersen düş, düşeceğin yer en alt lig de olsa, bizim için en büyük yerdesin